Kadınlara / kadınlar için yazılmış şiirler…

1- GURBET İKİLEMİ'nden  ( Ortadoğu Verlag, 1986 Almanya) 

Almanya'da Kadınlarımız

Renk renk yazmalar uçuşur
Almanya sokaklarında
Ayşeler Fatmalar Elifler
Kırçiçekleri endüstri bahçelerinin

Sustular
Burçak tarlalarında
Susuyorlar
Fabrika tezgahlarında
Sararmış gelinlikler gibi
Kağıt kaplı loş konutlarda
Özlüyorlar kırlarda gelincik devşirmeyi
Çeşme başlarında türkü yakmayı

Sustular
Koşulurken yanına sarı öküzün
Susuyorlar
Akord çalışırken döner şeritlerde

Özveriyle döner günler
Dünyadan kopmuş yeşil avlularda
Anadolu ezgileri akar kulaklarına
Bel ağrısıyla düştükçe yataklara

Sustular sılada
Susuyorlar burada
Şaşıyorum sabrınıza
''Acıyı bal eyleme'' gücünüze

Bir yanda
Analık kadınlık ve işçilik
Öte yanda
Başörtüleriyle bağlanmış özgürlük

Sabır taşı mısınız siz

**


Rita 

Rita köşedeki barda çalışır
Gözleri İtalyanca
Göğüsleri Rumca
Kalçaları Türkçe
Dudakları Almanca konuşur 

Sandro, Dimitris ve ben
Üç Akdeniz uşağı birden 
Garson Rita'ya
- Bal sarısı bir kız - 
Sırılsıklam vurgunuz

Rita içki dağıtır
İçki değil mavi boncuk
Bize gülücüğün sahtesini 
Hans'a öpücüğün hasını verir

Dışarıda sicim gibi bir yağmur
İçimizde esen sıcak güney yeli
Kalbimizde hoyrat bir horon
Rita'nın gönlü ise tangoda 

Saat gece yarısı on iki
Karım camdadır şimdi

**

Bir Yabancı Dilin  Öğrenilişi

Yağmur bulutlarım
Kilise çanlarının çağırdığı
O kuzey Avrupa kentinden
Valizimde kalan
Birkaç resim
Bir de yabancı dil

Karanlık kış günlerinde 
Bir kız gelirdi odama 
Adımlarında ceylan sekişi 
Gözlerinde Akdeniz mavisi

Üşümüş ince elleri 
Sığınırdı usulca 
iki küçük kanarya gibi 
Yuva sanıp avuçlarıma

Azalınca ellerinin sızışı 
Çay isterdi mutlaka 
ince belli bardağı 
Bir gül gibi tutar 
Damla damla içerdi

Isınıp çıkarınca paltosunu 
Portakal kokuşu yayılırdı odaya 
Dışarda yağmur ansızın durur 
Bıyıklanma ak güvercinler konardı

Özgürlük yontusu yüzünü 
Hafifçe dayayıp göğsüme 
Bir süre susar 
Sanki kalbimin söylediği 
Sevda şarkılarım dinlerdi

Nice sonra usulca
"Haydi anlat bana
Nâzım'ı
Kerem ile Aslı'yı
Akdeniz'i..." derdi

Ağır ağır anlatırken 
Onun dilinde ben 
Yanakları al al olur 
Gözlerinin mavişi derinleşirdi

İlk kez onun dilinde 
"Seviyorum seni" dedim 
En güzel sevdayı 
Ayrılığın en acısını 
O kızın dilinde yaşadım

Akdeniz kıyısında şimdi 
Baktıkça resmi ne 
Özlüyorum ölesiye 
Gözlerinin mavisini 
Avuçlarıma konacak ellerini

**
2- DENİZİNİ YİTİREN MARTI'dan ( Neziher Yayınları, Eylül 2015)

ayrılık

umut çiçeğe durduğunda
ölümü bir gülücük gibi
takıp sol yakama
"merhaba" dediğimde kavgaya
yitirdim elleri
uzak bir anı şimdi
o sevdalı bahar sabahları
ay ışığında öpmek seni
adın bir hazin ezgi
denizini yitirmiş
martının çığlığında
kim bilir belki
ikinci ömrümüzde
bir Ege akşamında
tutuşup yine el ele
şarkılar söyleyeceğiz
o en yalın en içten
en genç sesimizle

**

Sebep 

seni,
sevmeme sebep
gamzendeki
gülücük
dilindeki
büyü
yanağından
devşirdiğim
güldür
sen,
sevdasına
şiirimi sunduğum
hayalimde başımı
göğsüne dayayıp
bulutlarla oynadığım
şımarık kız
sen,
yüreğimin uslanmaz hali
aklımın delişmen yanı
kalemimin yazdığı
son sevdasın
nasıl anlatmalı
sana hasretimi
sen masmavi deniz
ben denizini yitirmiş martı

**

çiy damlası

sen şiirimin yaprağına
çiy damlası gibi düşeli
dilim lâl kalemim kekeme
göğün sonsuz karanlığına
direnen titrek yıldızlardan
yeni bir alfabe yaptım kendime
seni anlatabilmek için
içimdeki öksüz çocuğa

**

3- GÜN GELİR'den ( Kanguru Yayınları, Mayıs 2020)

Britta'ya 

yağmur ülkesinin şair kızı, gel
birlikte indirelim güneşi
karabulutların ardından

gurbetimin sarışın sılası, gel
kovalım anadilimizden
kini, nefreti, düşmanlığı

yorgun kalbimin sarı gülü, gel
barış dilinde susalım birlikte
sonra şiirini yazalım:

kardeşliğin, aşkın, kavganın
güzel günlere olan hasretin

**

gülün aşkı

yeni açmış
bir gül idim
bahçıvan eli
değmemişti henüz tenime
suretin girdiğinde kanıma
aktın
yeşil bir gecede
yaz yağmuru gibi
ılık ılık düşlerime
böldü sıcak nefesin
seher yeli uykumu
...
ah, tutsak olmazdım
ben saksılara
çağırmasaydı aşk
bülbül dilinde
değmeseydi tenin
bir seher vakti
içimin dikenlerine

**
armağan

şu elimdeki umut
sana getirdiğim
şu yüreğimdeki sevi
sana sunduğum
şu da çantamdaki ekmek
seninle bölüşmek istediğim

**



tanımsız

ben ben değildim
gözlerime izin düşeli
sen bana benden yakın
ben sana gökte yıldız idim
sen ne sevda
ne de aşktın
yüreğime düşen bir ateş
aklımı çelen
bir rüya idin
uyandım şimdi
saçlarıma ak düşüren
o sancılı rüyadan
şiir topluyorum
“görecek güzel günler”e

**

iz

benden
bir iz
kaldıysa
teninde
say ki
dişin
elmaya
dokunuşu
sindiyse
saçlarına
ellerimin
kokusu
say ki
uzak
denizlerin
rüzgarı
ayışığı
değmişse
kirpiklerine
bil ki
imgedir o
gecelerimi
terleten
senden
bana
armağan
**
üşür kalemim

bir avuç da kalsa
eksik olmadı
umut mavisi
şiirim göğünden
hiç kesilmedi
şiirimin sütü
ülkemde çocuklara
barış adı verileli
her mevsim
tomurcuğa duracak
yüreğime ektiğin
yediveren gülü
bir seni bir de sevdamı
kutsayacak her mevsim
içimin yorgun savaşçısı
gidersen sen
kara kış çöker
sevdamın dağlarına
donar kardelenler
üşür kalemim
gitme!

**

Gedichte auf Deutsch

Frühling in Duisburg

Es ist April
Der Himmel ist traurig 
Die Wolken sind weinerlich 
Nur die Fabrikschornsteine Lachen in Duisburg
Je mehr Roboter an den Werktischen
Desto größer wird die Angst der schaffenden Hände
In den dunklen Ecken der Grünanlagen
Ist die Scham der Arbeitslosen
Nicht mehr zu verbergen
Wenn du nach Hoffnung fragst
Sie ist ein großer Luftballon
In der Kralle des preußischen Adlers
Er wird gleich platzen
Die Duisburger warten schweigend ab
In alten Arbeiterwohnungen
Die schützend nahe
Doch weit entfernt sind
Werden Väter mit leeren Bierflaschen
Und die Kinder mit “Micki — Maus” filmen
In der Nacht zum Schlafen gebracht
Ein armer Maler
Von dieser Landschaft erschreckt
Setzt sich ans Rheinufer
Er hockt vor der Leinwand
Und ruft den Frühling
Als ob eine Handvoll Sonne
Und ein paar kranke Knospen
Alles wiedergutmachen könnten         .
**
Rita

Rita arbeitet in der Bar an der Ecke
Ihre Augen sprechen Italienisch
Ihr Busen Griechisch
Ihre Hüften Türkisch
Ihre Lippen sprechen Deutsch
Sandro, Dimitris und ich
Wir drei Männer vom Mittelmeer
Alle sind in Kellnerin Rita
— Sie ist honigblond —
Bis über beide Ohren verliebt
Rita schenkt Schnaps aus 
Flirtet mit jedem von uns zugleich 
Uns gibt sie unechtes Lachen 
Aber Hans einen wahren Kuß
Draußen regnet es Bindfäden 
In uns weht ein warmer Südwind 
In unseren Herzen sprudeln Sirtakis 
Und Rita wünscht sich einen Tango
Es ist zwölf Uhr nachts 
Meine Frau wartet jetzt sicher am Fenster
**
frisches Gedicht

aus den vermissten Träumen
geerntet in langen Nächten 
wachte ich auf und kam zu Dir
als der Morgen sich mit Regen wusch
im meinem Mund der Geschmack des Weins
auf den Lippen das Pfeifen 
eines jungen Mannes
in der Tasche ein frisches Gedicht
und an meinen Fingern 
die Spannung des Abzugs
mein Dichterherz wird
nie wieder schlagen
wenn ich dich nicht überzeugen kann
von der fruchtbaren Schönheit
des Liebens und des Lebens
**
Rückblick

Was gegen das Ufer brandet,
sind nicht die Wellen
sondern unsere Träume,
um sie zu sammeln, kamen wir
einen Kontinent weit her
Was uns in der Hand bleibt
sind nur Kieselsteine und Algengeruch
Wir fragten nie
woher das Salz des Meeres kommt
Verbannt in die kalten Städte
überlassen wir unser Schicksal
dem Stern des Nordens
und vergessen die Wärme des Südens
Nun brennen unsere blassen Gesichter
in der Sonne des Mittelmeers
In der Kühle des Abends
sitzend in einer Strandbar
bei einem Glas kaltem Raki
versuchen wir zu vergessen,
die unerfüllten Träume
und die vergeudeten Jahre
in der Fremde
**

Tagebuch des Exils

durch Gewalt wurdest du vertrieben 
über Grenzen hinaus ins Exil
versperrt sind die Wege
die dich in die Heimat führen
ein Meer des Schweigens sind sie nun
die fernen Länder, in denen du Asyl suchst
einsamen Inseln gleich sind die großen Städte
in denen du zu Gast bist
die Wärme der Sonne
in diesem regnerischen Himmel
erreicht nicht dein Herz
die bunten Straßen, die du begehst
ängstigen dich wie Minenfelder
das stumpfe Messer der Sprachlosigkeit
entfremdet deinen Gruß
du sehnst dich nach ein paar Worten 
die heimatliche Lieder auf deinen Lippen
sind Salz in deinen Wunden
nur drei Worte fließen aus deiner Feder
ins Tagebuch des Exils:
Abschied, Einsamkeit 
und Hoffnung
**
Aussteigen

eines müden Großstadtabends 
möchte ich einen Punkt setzen
dem eintönigen Alltag des Lebens
und die nicht erlebten Jahre
die veralteten Träume
die noch blutenden Erinnerungen
ganz dick durch streichen
dann alles
was vom Leben und von der Hoffnung
übrig geblieben ist, in einen Koffer packen
am Bahnhof in den nächsten Zug einsteigen 
und mit einer endlosen Reise 
nach Süden beginnen
– die großen Kämpfe sollen die anderen weiterführen –
sagt dem Lokführer
er soll nur fahren, nie anhalten
in diesen kalten Ländern 
und in den Großstädten
die nach Einsamkeit riechen
sobald die Morgensonne das Mittelmeer küsst
möchte ich erneut meine Jugendzeit umarmen
**

Nikolaus

Euch Kinder
habe ich Liebe mitgebracht
aus meiner Heimat Myra in der Türkei
Liebe – so warm wie das Mittelmeer
und so groß, dass es für alle reicht
Euch Kinder
habe ich Glück mitgebracht
als ein kleines Geschenk
von alten Festtagesabenden
die lachenden Kindergesichter
Euch Kinder,
habe ich Freude mitgebracht:
Schattenspiele von Karagöz
Märchen vom Glatzkopf Keloglan
lustige Witze von Nasreddin Hodscha
Euch Kinder
habe ich Frieden mitgebracht
vom Berg Ararat weiße Tauben
von der Ägäis grüne Olivenzweige

**
mit vierzig

Nie im Bett war uns so kalt wie jetzt
wir träumten nur von dem
was uns die Seele erwärmte
Im Himmel, der uns zudeckte
fehlten niemals die Sterne
So schweigsam waren wir nie
wir hatten viel zu erzählen
und redeten nächtelang
von der Philosophie, von der Revolution
und von der glücklichen Zukunft
Damals gab es die Wörter:
Verlieren
Irrtum
Alt werden
oder Sterben
nicht in unserem Wörterbuch
Nun haben wir Angst
vor der Zukunft
vor der Liebe
und vor dem Tod

Ayvalık gecesi (*)

Fotoğraf: m. asar / Paşalimanı (Ayvalık)
Karanlığın sonsuzuna
kayan yıldızlar gibi
akıyordu gece hayat
usulca batırırken ay
gümüş hançerini
ılık sularına Ege'nin

Midilli Mariya'nın
yürek yakan gülüşü
siyah gül olup açtı
seviştiği Niko'nun
terli göğsünde

Cundalı balıkçılar
vira bismillah, diyerek
açılırken kısmetlerine
azaldı perde perde
eski taş evlerden
dar sokaklara taşan
Rum aksanlı ninniler

Şeytan Sofrası'na
kurulmuş haramilerin
çirkin gülüşüyle titredi
yüzyıllık zeytinlerin
filize durmuş dalları

Sarımsaklı kıyısında
bir sürgün şair
elde kalem
yürekte hasret
dizeleri şefkat
şiir sürüyordu
mübadele yarasına
Ayvalık'ı yurt edenlerin


Mevlüt Asar

*) Denizini Yitiren Martı, Nezih-Er Yayınları, 2015

Gün Gelir / Es kommt der Tag…

Gün gelir
duvar yıkılır
su akar
yürek arınır
sevgiye su yürür
her yer bahar olur

Gün gelir
karanlık dağılır
güneş yükselir
insan uyanır
umut gerçek
yaşam bayram olur

Gün gelir
güvercin uçar
kavga biter
barış kurulur
şiir izne çıkar
ben sana gelirim

© Mevlüt Asar
***
Es kommt der Tag…

Es kommt der Tag, an dem
Die Mauern stürzen,
Die Wasser fließen,
Die Herzen rein werden,
Die Liebe ersprießt
Und der Frühling überall anbricht.

Es kommt der Tag, an dem
Die Dunkelheit sich auflöst,
Die Sonne emporsteigt,
Der Mensch erwacht,
Hoffnungen wahr werden
Und das Leben ein Fest wird.

Es kommt der Tag, an dem
Die Taube fliegt,
Der Kampf aufhört
Und Frieden herrscht.
Die Dichtung geht auf Urlaub,
Und ich komme zu dir.

© Mevlüt Asar

Alman Edebiyatından Esintiler

Sunuş

Almancayı, Almanya’ya geldikten sonra yani 28 yaşımda, “yabancı dil” olarak öğrenmeye başladım. Başlangıçta, Nazilerin de dili olan Almancaya duygusal bir yakınlık duyamadım. Ancak Köln Üniversitesi’nde katıldığım Almanca derslerindeki öğretmenin yetkinliği ve kendi gayretim sonucunda, kısa sayılacak bir sürede üniversitede öğrenim yapacak düzeyde öğrendim. “Yeni bir dil yeni bir insan,” diye boşuna dememişler. Almanca benim dünyamı, dünyaya bakışımı değiştirdi, bana kültürel, yazınsal ve hatta zihinsel olarak çok şey kattı. Ve Almancanın benim için ikinci bir “yurt” olacağını anladım. Alman edebiyatı ile daha çok ilgilenmeye başladım.
Özellikle Nazi döneminde yasaklanmış, kitapları yakılmış, sürgüne, intihara sürüklenmiş yazarları, şairleri okudukça Almancayı daha çok sevmeye başladım. Almanca bilgimi sürekli geliştirip derinleştirerek Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi’nden “Almanca Diploması” ve
Düsseldorf Sanayi ve Ticaret Odası’ndan “devletçe tanınan çevirmen” sertifikası aldım.
Almancada kendimi daha yetkin hissetmeye başladıktan sonra, okuyup sevdiğim Alman şairlerin, yazarların kimi şiirleri, kısa öykülerini; bazı düşünürlerin kimi notlarını, aforizmalarını Türkçeye çevirmeye başladım. Çevirdiğim şiir ve düz yazıların bir kısmı Almanya’da ve Türkiye’de çıkan bazı dergi ve gazetelerde yayınlandı. Elinizdeki kitaptaki şiirler, uzun yıllar boyunca yaptığın çevirilerden bir seçkidir.

Basım Tarihi:Haziran 2020
Basım Yeri:Türkiye / İstanbul
Yayınevi :Kanguru Yayınları
Basım Dili:Türkçe
Orijinal Dil:Almanca
Sayfa Sayısı:112
ISBN:9786051752723
%d blogcu bunu beğendi: