Bir insanın hiç değişmeyeceğine inanmak bilime ve insan doğasına aykırıdır! insanı biçimlendiren koşullarıdır, koşullar
değiştikçe insan da (olumu yada olumsuz yönde) değişir!
***
Ortadoğu coğrafyasında yaşayan insanların en ağır basan iki duygusu, özlem ve hüzündür
***
Kendimizi en aciz hissettiğimiz, öfkelenmekten başka elimizden bir şey gelmeyen saldırı türü, aptallar, cahiller ve yarı cahiller tarafından aklımıza ve mantığımıza yapılan
saldırıdır…
***
Gelecekten korkanlar, şimdiyi bilinçli bir şekilde yaşayamazlar. Çünkü kafalarını meşgul eden tek düşünce gelecek ve geleceği kurtarmaktır…
***
Bunu açıkça ifade etmeseler de, kimi şairler ve yazarlar,
kendilerini sadece diğer şair ve yazarlar ile eleştirmenlere
beğendirmek/kanıtlamak için yazarlar.
***
Düşünsel bağlamda kendimizi bir dünya yurttaşı olarak tanımlayıp bu sorunu çözmeye çalışsak da, hayat bizi bir aidiyete, bir coğrafyaya hapsetmeyi beceriyor, illaki bir yurt
ve gurbet ayrımı yapmaya zorluyor…
***
Ne yaparsanız yapın insanın şu üç yeteneğini yok edemezsiniz: Düşünmek, sevmek ve ümit etmek.
***
İnsan, hiç kimseye hiçbir şeyi kanıtlamak zorunda olmadığını kabul ettiğinde gerçekten özgürdür.”
***
Yaşam kalitemizi asıl belirleyen, maddi koşulların iyi ya da kötü olması değil, birlikte olduğumuz insanların kalitesidir.
***
Gerçek anlamda sadece bize ait olan iki büyük sermayemiz var: Biri BEDEN ve RUH SAĞLIĞI diğeri ise BİLGİ BİRİKİMİ.
Bunları korumak ve geliştirmek birincil görevimiz olmalıdır,
çünkü onlar olmadan ulaşabileceğin en üst hayat seviyesi bitkisel hayattan belki biraz da yüksek olacaktır…
***
Eskiden kendi kendime, başkaları ne düşünüyor acaba, diye sorardım. Şimdi pek sormuyorum; çünkü insanların çoğunun hiç düşünmediğini öğrendim.
***
Umutsuzlukla girişilen bir iş ya da eylem başarısızlık veya yenilgiyle sonuçlanabilir. Ancak, hiçbir başarısızlık ya da yenilgi nihai değildir.
***
Aslında ölüm de doğum gibi doğal bir gerçeklik. Ancak yaşamla ölüm aynı anda, aynı bedende bir arada olamıyorlar. Ölüm varsa yaşam yok. Yaşam varsa ölüm yok. Ancak asıl olan ve bize bahşedilen ölüm değil yaşam! Öyleyse kutsanması gereken ölüm değil, yaşamdır. Kim ki ölümü
kutsuyor, ölümü cazip ve güzel göstermeye çalışıyor ondan
uzak durun!
***
Duygulu, sanat, edebiyat düşkünü, yaşama sevdalı insanların bedeni ne denli yaşlanırsa yaşlansın yüreği her
zaman genç kalıyor. Son yolculuğa çıktığımızda arkamızdan
ağlayan, yas tutan yoksa, hayatı hiç yaşamamış, kimseyi gerçekten sevmemişiz demektir.
***
Hafta içinin çilesini çekmeyenler, hafta sonunun kıymetini bilmezler!
***
Hayatta önemli olan büyük olanaklara sahip olmak değil, sahip olduklarımızı iyi değerlendirmektir.
***
Çokbilmişlerin ve yarı-aydınların en belirgin özelliği kendilerine ve başkalarına soru sorma ihtiyacı duymamalarıdır.
***
İnsanın doğasında içgüdüsel olarak var olan korkuyu bir siyasi araç olarak kullanarak, halkı diz çöktürmeye çalışmak terör örgütleri ile diktatörlerin ortak yanını oluşturur.
***
Vatan, millet, bayrak, Türklük, şehitlik, Müslümanlık, Kur’an, Hz. Muhammed, Atatürk, T.C. vb. gibi milli ya da dini sembolleri, kavramları veya isimleri kullanarak SİYASET ya da MUHALEFET yapanlar, yanlış yoldadırlar. Çünkü bu kavram, sembol ve isimler hiç kimsenin adına tescilli değildir. Bir gün birileri çıkar ve bunları elinizden alarak sizi dımdızlak ortada bırakır,hatta sizi yok edecek bir karşı-silah olarak da kullanabilir…
***
Dünyayı değiştirebilecek üç sihirli üç araç vardır:
1. empati: Düşünürken, söylerken, eylerken, insanı odak noktası olarak almak; kendimizi karşımızdaki insanın yerine koymak.
2. cesaret: Düşündüklerimizi ve gerçekleri tehlike ve yasaklara rağmen söylemek cesaretini göstermek.
3. düşlem: Dünyanın, insanlığın acı gerçeğini kabullenmek yerine, başka ve daha güzel bir dünyayı düşlemek, bu düşün gerçekleşmesi için tutkuyla çaba harcamak.
***
En umutsuz zamanlarda bile, dostluğun düşmanlıktan, iyiliğin kötülükten, sabrın taştan, düşüncenin silahtan, sevginin nefretten daha güçlü olduğunu unutmamalı insan…
***
İnsan soyu, kendinin de doğanın bir parçası olduğunu yeniden öğrendiğinde daha mutlu olacak.
***
İnsanın yanılgılarından biri de yakınında bulamadığını
uzaklarda bulacağını sanmasıdır.
***
Katiller, işkenceciler, tecavüzcüler… vicdanlarını rahatlamak için, kurbanlarının mutlaka bir suç, bir günah işleyerek bunu hak ettiklerine inanır ya da inandırılırlar.
***
Kimi dostluklar çiçek gibidir, fazla yada az su verilince solar gider.
***
Günbatımları hüzün verir, çünkü bize hayatın geçiciliğini anımsatır.
***
Özür dilemek, kimi insanın kişisel yada ulusal gururuna, kibrine yenik düşerek beceremediği; kimilerinin ise rahat ve içtenlikle gerçekleştirdikleri erdemli bir davranıştır.
***
Özellikle bozuk ve kapalı havalarda çevrenizdeki insanlara iltifat etmeyi unutmayın, çünkü iltifat söze dönüşmüş güneş ışığıdır.
***
Biyolojik evrime inanıyorum, ancak insan soyu olarak, sosyolojik, ruhsal ve zihinsel evrim yolunda bir adım ileri gidebilmek için üç Nuh Tufanı daha yaşamamız gerektiğini
düşünüyorum.
***
Halkı yüceltenler, milliyetçilik ve ırkçılık gibi tehlikeli girdaplara sürüklenirken, halkı küçümseyen, bu
halktan bir b.k olmaz, diyenler, işin kolayına kaçıp, bir çeşit entelektüel aklanmaya yöneliyorlar. Bize “çıktığı kabuğu” yüceltmeyen ya da hor görmeyen üçüncü bir yol gerekiyor.
***
En büyük hatamız, kendi yaptığımız hatayı kabul etmemektir.
***
Her ayrılığın kendine özgü bir anlamı vardır: Bazen eskiyi
geride bırakmak, bazen bir arkadaşı terk etmek, bazen hoşumuza giden bir alışkanlıktan vazgeçmek, bazen üzülmek hatta bazen acı çekmektir. Ve her ayrılık aynı zamanda yeni
bir şeye başlamanın sevinci, yeni bir serüven, yeni arkadaşlar ve yaşam yolunda ileriye doğru atılmış bir adım demektir.”
***
Aklının feneri, karanlığın rüzgârıyla sönmüş bir halkın içine doğmak, uygarlık yarışını ta başta kaybetmektir.
***
Kendi içinde birlik ve beraberliği sağlayamayan milletlerin
her zaman, savaşacak ortak bir iç ya da dış düşmana gereksinimi vardır.
***
Din ile bilimi/bilgiyi birbirinden ayıramayan toplumlar her zaman aldatılmaya ve sömürülmeye mahkümdür!”
***
Çoğumuz hayatın bize ne verdiğini sorgular dururuz, oysa asıl sorgulamamız gereken bizim hayata ne verdiğimizdir…
***
Yanlışa yanlışla, haksızlığa haksızlıkla, şiddete şiddetle
karşılık vermek, göze göz dişe diş, anlamına gelen çağ dışı bir
anlayıştır ve hiçbir sorunu çözmez, aksine çözülemez hale getirir.
***
İnsanı insan yapan en önemli özelliklerinden biri özgürlük
tutkusu ve bilincidir! Bizim özgürlükten anladığımız, insanın
ne isterse onu yapması değil, yapmak istemediği bir şeyi, dini
veya siyasi bir gerekçeyle yapmaya zorlanmamasıdır.
***
Postmodern anlayış ve global kapitalizm, inandığımız tüm
gerçekleri, idealleri yıkarak ve bizi tek başımıza bırakarak
kendini ayakta tutmaya çalışıyor. Bu durumda yapmamız gereken inandığımız gerçeklere, ideallere ve de birbirimize
daha çok sarılmaktır.
***
Tarih boyunca yaşanmış iç savaşların ve halk isyanların
nedeni, egemenlerin iflas etmiş bir siyaseti halka ya da halkın
bir bölümüne baskı, zulüm ve silah zoruyla kabul ettirmeye
çalışmalarıdır.
***
Düşünüyorum da, eğer yurttaşların, gururlarını okşayacak, kendilerine umut verecek pembe yalanlara
ihtiyacı olmasaydı, baştaki politikacıların da bu kadar çok
yalan söylemesine gerek olmayacaktı.
***
İnsanlık her çağda, karşı karşıya kaldığı felaketlerden, belalardan kendini kurtaracak mucizelere ve kahramanlara
ihtiyaç duydu. 21. yüzyılda hâlâ bizi kurtaracak büyük kahramanlar, mucizeler bekliyorsak büyük bir yanılgı içindeyiz. Bu çağda mucizelerin mümkün olmadığını ve asıl kahramanların biz küçük insanlar olduğunu anlamanın ve anlatmanın önemi arttı.
***
İnsanın yaşama gücü ve istenci, dağları yerinden oynatan,
mucizeler yaratan bir güçtür. Yeter ki, umutsuzluğa düşüp onu yitirmesin!
***
“Korku, insanın en güçlü duygusudur, çünkü yaşama
içgüdüsü ile ilgilidir. İnsanların çoğu, hayatta kalabilmek için “korku”ya boyun eğer, özgülüklerinden, haklarından vazgeçerler. Korku’nun bir başka özelliği debulaşıcı olmasıdır. Bunu bilen derin-devlet ve siyasi
iktidarlar, antidemokratik iktidarlarını pekiştirmek ve
sürdürmek için “korku”dan yararlanırlar. Korku’yu
derinleştirmek ve yaymak için terör dahil her türlü yöntemi kullanırlar çünkü “korku” gibi “cesaret” de bulaşıcıdır.”
***
*) “İki Ülke – İki Lisan – Bir İnsan”, Kibele Yayınları, Mart 2018