2021 Enver Gökçe Toplumcu Gerçekçi Şiir Ödülü Konuşması

Sevgili Enver Gökçe Dostları, Sevgili Şiirseverler, Değerli Konuklar!

Sizleri, uzaklardan, Almanya’nın Duisburg Kentinden sevgiyle selamlıyor, şiir sıcağı ile kucaklıyorum. Hoş geldiniz, onur verdiniz! Eşimin sağlık sorunları nedeniyle ödül törenine katılamadığım için çok üzgünüm. Beni bağışlamanızı dilerim.

Ta gençliğimde, duruşlarıyla, yazdıklarıyla ve insanlıklarıyla beni derinden etkileyen, dünyaya bakışımı biçimlendiren değerli şair ve yazarlardan biri olan Enver Gökçe’nin adını taşıyan bu ödül, benim için büyük bir onurdur. Beni bu değerli ödüle layık gören seçici kurul üyelerine, ödül fikrine öncülük eden sevgili Yalçın Duman’a içtenlikle teşekkür ediyor; ödülün yaşama geçirilmesinde emeği geçen ve yakınlarda yitirdiğimiz İbram Erdem’i de şükran ve saygıyla anıyorum.

Bir kısmı bugün aranızda olan değerli şair ve araştırmacılar tarafından şiirimizin yüz akı, örnek insan Enver Gökçe’nin yaşamı, mücadelesi ve şiiri için neredeyse her şey söylenmiş, yazılmıştır. Ben bunları tekrarlamak yerine, Enver Gökçe’nin benim için taşıdığı değeri ve önemi kısaca anlatmaya çalışacağım:

  • Enver Gökçe, dokuz yaşında ailesi ile köyden Ankara’ya göç etmiş, benim ailem de 1956’da ben altı yaşımda iken Ankara’ya göç etti.
  • O, daha üniversiteye başlamadan solcu olmuş ben de
  • O, kendi döneminin gençlik hareketine katılmış ben de
  • O, tutuklanmış, işkence görmüş, hapislerde yatmış, onun kadar ağır ve uzun olmasa da bende tutuklandım, işkence gördüm ve hapis yattım.
  • O, ilk ciddi şiirlerini yazmaya hapishane de başlamış, ben de
  • O, hapis sonrası zorunlu sürgünler yaşamış, ben silah altına alınıp Kıbrıs’a gönderildim.
  • O, işsizlikten, çaresizlikten köyüne dönmüş, bana Almanya yolu görünmüş.
  • O, yaşamı boyunca, toplumcu, siyasi, edebi mücadelesini sürdürmüş, dernek kurmuş, dergi çıkarmış, toplumcu gerçekçi şiirler yazmış, ben de
  • O, Fransızcadan şiir çevirileri yapmış ben Almancadan.

Yaşantımızdaki bu benzerliklerin benim yazın ve şiir çalışmalarıma yansımasından daha doğal ve diyalektik bir durum söz konusu olamazdı. Bu bağlamda ödül gerekçesinde de dile getirildiği gibi şiirlerimde kullandığım imgelerin Enver Gökçe’nin şiirine yönelik, benzerlikler olması çok şaşırtıcı değildir. Bu benim Enver Göçe ile örtüşen dünya görüşümün, sanat anlayışımın bir sonucu olduğu kadar, bilinçli bir tercihin sonucudur.

Benim dilini, kültürünü, insanını tanımadığım bir ülke olan Almanya’da 1978’de her şeye sıfırdan başlayarak yeni bir hayat kurmak, tahsilini yapmadığım öğretmenlik mesleğini hakkını vererek, en iyi şekilde harcadığım emek, Türkiyeli göçmen öğrencilerin eğitim sorunları için verdiğim sendikal mücadele, bana edebiyat çalışmaları için pek fazla zaman bırakmadı. Emekli oluncaya değin çok yazan ve yayımlayan biri olamadım. Bu nedenle kendimi “şair” ya da “yazar” olarak tanıtmaktan biraz sakınır, çekinirim. Ben kendimi daha çok bir “kültür ve edebiyat insanı” olarak görürüm. Bu bağlamda, ödülün son şiir kitabım “Gün Gelir” yanında, toplumcu gerçekçi sanat anlayışımın ve Almanya’daki kültürel, edebi çalışmalarımın dikkate alınarak verilmiş olması benim ödülle olan bağımı duygusal olarak da pekiştirmiştir.

Enver Gökçe Toplumcu Gerçekçi Şiir Ödülü benim, 2016 yılında, Almanya’nın Duisburg Kenti tarafından verilen “Fakir Baykurt Kültür Ödülü”le birlikte aldığım ikinci değerli ödüldür. İlki 65, ikincisi 70 yaşımda bana layık görülen bu ödüller benim için gençliğimden beri yürüdüğüm yolun, sürdürdüğüm mücadelenin, verdiğim emeklerin, yazdığım öykü ve şiirlerin bir anlamı ve değeri olduğunu gösteren, onaylayan çok değerli kanıtlardır.

Enver Gökçe ödülü, bana aynı zamanda günümüz dünyasında Enver Gökçe’nin adını yaşatmanın, genç şair ve eylemciler onun şiiri ile tanıştırmanın ve şiir anlayışını daha ileriye taşımanın ne derece önemli olduğunu, bir kez daha anımsatmıştır. Bunun için elimden gelen gayreti göstereceğimden emin olabilirsiniz.

Edebiyata çağlar buyunca farklı anlamlar, amaçlar ve işlevler yüklenmiştir. Kimi zaman öğretici yanı, kimi zaman edebi yanı, kimi zaman siyasi yanı öne çıkmıştır. Ancak kalıcı olan edebiyat, haktan, haktan, iyiden, güzelden, kardeşlik ve barıştan yana olan, toplumcu gerçekçi edebiyat olmuştur. Bu bağlamda Enver Gökçe adı ve şiirleri sizlerin katkılarıyla yaşamayı, belleklerde ve gönüllerde kalmayı sürdürecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Enver Gökçe’nin değerli anısı ve mücadelesi önünde saygıyla eğiliyor, onun adına düzenlenmiş bu ödülü layık gören seçi kurul üyelerine, törene katılan tüm değerli konuklara gönülden teşekkür ediyorum.

Dostlukla, umutla ve şiirler kamanız dileğiyle saygılar, sevgiler, selamlar…

Duisburg, 18 Kasım 2021, Mevlüt Asar

Türkische Männer und Deutsche Frauen (*)

Der Duisburger Dichter und Lehrer Mevlüt Âsar verweist auf den Kulturschock, den die ersten angekommenen Männer aus der Türkei erlebten: »Frauen in Nachkriegsdeutschland hatten andere Erfahrungen hinter sich. Sie hatten die Stunde Null erlebt. Sie beteiligten sich an dem Wiederaufbau des Landes, oft als Witwen oder als junge Frauen. 1968 brachte die Befreiung der Liebe. Die Männer, die in den 196oer-Jahren hierherkamen dagegen, sie stammten oft aus ländlichen Gebieten – aus Dörfern, in denen Frauen bedeckt in der Öffentlichkeit zu sehen waren. Nicht selten haben junge türkische Männer Körperteile des weiblichen Geschlechts erst in Deutschland gesehen.«

Laut Âsar endeten interkulturelle Romanzen, die anfangs entstanden, meistens schmerzlich. »Ich rede nicht von jüngeren Generationen, die hier aufgewachsen und mit der deutschen Kultur vertraut sind. Da gibt es nur dann Probleme, wenn die Familien sich in die Verbindung einmischen. Frühere Liebesbeziehungen fingen leidenschaftlich an – so leidenschaftlich, dass die Literatur sich damit auseinandersetzte. Doch später führten die unterschiedlichen sozialen und kulturellen Hintergründe und das ungleiche Verständnis von Liebe zu Problemen, wenn nicht zu Tragödien. Es gibt eine schöne deutsche Redewendung, die nicht nur für Ehen gilt: >Liebe macht blind. Wer aber verheiratet ist, kann plötzlich wieder sehen!<« In seinem Gedicht »Rita« aus dem Jahr 1986 schreibt Mevlüt Âsar über eine unerfüllte Liebe dreier Männer.

Rita

Rita arbeitet in der Bar an der Ecke

Ihre Augen sprechen Italienisch

Ihr Busen Griechisch

Ihre Hüften Türkisch

Ihre Lippen sprechen Deutsch

Sandro, Dimitris und ich

Wir drei Männer vom Mittelmeer

Alle sind in Kellnerin Rita

– Sie ist honigblond –

Bis über beide Ohren verliebt

Rita schenkt Schnaps aus

Flirtet mit jedem von uns zugleich

Uns gibt sie unechtes Lachen

Aber Hans einen wahren Kuss

Draußen regnet es Bindfäden

In uns weht ein warmer Südwind

In unseren Herzen sprudeln Sirtakis

Und Rita wünscht sich einen Tango

Es ist zwölf Uhr nachts

Meine Frau wartet jetzt sicher am Fenster

(Aus “Dilemma der Fremde”, Ortadogu Verlag, 1986 Oberhausen)

Nicht nur südländische Männer waren von Asars Frauenfiguren angetan: »Vor mehreren Jahren schrieb ich eine Kurzgeschichte über einen One-Night-Stand zwischen einer Amnesty-International-Aktivistin namens Helga und einem türkischen Gewerkschafter, der in Deutschland Asyl beantragt hatte. Als die Geschichte veröffentlicht wurde, kontaktierte mich die Duisburger Redaktion der Westdeutschen Allgemeinen Zeitung. Nach dem Interview fragte mich der Journalist, wer Helga in Wirklichkeit sei. Natürlich war sie, wie Rita, eine fiktive Figur. Und es war gut, dass das ein One-Night-Stand war, sonst wäre alles viel komplizierter gewesen.«

*) aus „Deutsch-Landlieder / Almanya Türküleri”, Nedim Hazar, Rotbuch Verlag, 2021

%d blogcu bunu beğendi: