MEVLÜT ASAR’IN ŞİİRLERİ: “GURBET İKİLEMİ” (*)

Adına “gurbet” dediğin
Bu toprak Filozoflar eskitir
Üstünde başak değil
Fabrika bacası yeşerir
Dinlenmez bu ülkede
İnsana olan sevdan senin
Günlerdir elimde bir kitap. Bakarsan 100 sayfa. Ama içindeki Türkçe-Almanca iki dilli şiirler birbirinden güzel. Acı, umut, sabır, başkaldırı, yazıklanış içeren bu şiirleri Mevlüt Asar yazdı. Kapak ve şiirleri destekleyen iç resimler Silvia Hagedorn’un.
Mevlüt Asar 1951’de Konya’ da doğdu. Yedi yaşındayken ailesiiyle birlikte Ankara’ya geldi. Orada okuyup üniversite bitirdi. 1977’nin sonunda Almanya’ya göçtü. Duisburg’da küçük “Merhaba” gazetesini yönettiğim .aylarda tanıdım kendisini. Öğrencililere okutulan Türkçe ders kitaplarının tutarsızlıklarını eleştiren bir yazı getirmişti. Öğretmenlik yapıyordu. Sonra pek çok meslek toplantısında rastlaştık. Yabancı işçi çocuklarının eğitim sorunlarıyla uğraşan ve kısa adı RAA olan iş yerimde düzenlediiğim Edebiyat Akşamları’nın izleyicisi ve destekçisi oldu. Meslek toplantılarında akıcı Almancasıyla yabancı işçilerin sorunlarını dile getirdiği konuşmalarım dinleyenler onun dalları kuş ve ışık yüklü çınarlar örneği bir kişilik olduğunu elbet anlar, ama kendini saklayan bir şair olduğunu dünyada düşünemez.
Onun özlü, pırıl pırıl, başkalarından çok kendine benzeyen, ağır başlı bir sessizliğin içinde sevgi ve öfke topları fışkırtan şaşırtıcı bir kişiliği var. Şiiri kimi zaman iki üç tekil sözcükle insanı büyük çoğullara götürüyor.
Kuzeyden esen bir sert rüzgar
Dağıttı köylerimizi
Koyup gençliğimizi
Tahta bavullara
Toplandık tren istasyonlarına
Koştuk kara vagonlar doluşu
Soğuk kentlerine Avrupa’nın
Elimden düşmeyen bu kitap daha basılmadan, onun içinde yer alan şiirlerden ikisi türküleşdirilip Duisburg ve çevresinde yapılan gecelerde söylenmişti. Buna benzer düşünce ve duygulara onlan dinlerken de kapılmıştım. Bilmiyorum kaç yılın, kaç uzun günün, gecenin ürünüdür bu dizeler?
Mevlüt Asar’a bunca güzel şiirler yazmışken niçin kitap çıkarmayı düşünmediğim sorduğum-da, yağız bozkırlı yüzünde alevler parlamıştı, Uzun süre böyle bir karan olmadı. Oysa şiirleri almış basını gidiyordu. Dergilerde basılıyor, okullarda okunuyordu. Özellikle Duisburg ve çevre okullarında Alman öğretmenler onları ders konuşu yapıyorlardı. Şiirleri böylesine yürürlüğe giren şairin kitap çıkarmayacağım diye direnmesi çoğu zaman boşunadır,
Oberhausen’deki Ortadoğu Yayınevi onun direncin! kırdı, kitap elimizde. Böyle kitaplar çıktığında biri bunlardan söz etmeli. Ama Duisburg’da eleştirmen olacak arkadaşlar henüz beğeni ya da tepkilerin, yazıya dökme aşamasına gelmediler. Bir eleştirmen olmadığım halde Mevlüt Asar’ın kitabım ele alışım bundan. Nice deneylerle biliyorum, bin bir emeğin ürünü kitaplar, onları yazanların umutlarıyla birlikte, dibi belirsiz sessizlik kuyularına atılmış taşlar gibi yitip, unutulup gidiyorlar hem de hiçbir yankı uyandırmadan. Bu büyük haksızlığa kendi çapımda başkaldırırken zaman azlığı yüzünden, tanıtılması gereken her kitabı tanıtamıyor, böylece ben de bir haksızlık yapıyorum. Kimi bol sözcüklü arkadaşlar, yeterince gelişmemiş yazarların kitaplarını abartarak övdüm diye beni iğneleyip sözlü yazılı eleştirdiler. Kitap tanıtmayan, eleştiri yazmayan, kimselerin hiçbir kusuru, eksiği olmaz. Kusur ve eksikler elbet bir şeyler yapıp ortaya koyanlarda görülür. Benimkilerin iyi niyetime bağışlanmasını dilerim.
Ey Akşam ülkesi’nin yorgun
insanı öyle uzak
Öyle yabancı durma bana
Hepinize merhaba
Mevlüt Asar, Ren ile Ruhr’un birleştiği yerde 600 bin nüfuslu bu büyük endüstri ve işçi şehrinde sanki bir Türk işçisi adına konuşyor. Yunus’un, Mevlana’nın, Nazım’ın, Sinan’ın yurdundan göğsü armağanlar ve dostça isteklerle dolu gelmiş, ama tokalaşmak için uzattığı eli havada, verdiği selam dudaklarında kalmış gibidir.
Gözüm yok
Ekmeğinizde suyunuzda
Bağdaş kurup aranıza
Ortak türküler söylemeğe geldim
Hans-Herbert Dreiske adlı genç Alman şairi ses veriyor sesine: “Yüreğinde ve ellerinde getirdiklerinin çok olduğunu biliyorum. Bir gün oturup birlikte türküler söyleyeceğiz, mutlaka…” Bu şiiri Mevlüt Asar kitabinin arka kapağına almış.
Gene de kırgındır şairimiz. içinde acılar yumaklanır.
Tarih öncesi
Bir mağaradayım sanki
İçeride
Sürek avı
Dışarıda kurt ulumaları
Bir çocuk ağlıyor içimde
Aynı zamanda bir kültür şehri olan Duisburg’da insan yalın gözle her şeyi göremez. Endüstri dumanları gözyüzünü sürekli kapatır. Ortalığı sık sık sisler kaplar, Buna bir de yabancı olmanın getirdiği çekingenliği ekleyin. Görmek gerçekten zorlaşır.
Çoğaldıkça iş yerlerinde robotlar
Artıyor yaratan ellerin korkuşu
taşıyor utancı işsizliğin
Kuytu yerlerinden parkların
…
Bir avuç güneş
Birkaç hasta tomurcuk
Düzeltecek sanki her şeyi
Şairin sılası Konya, Ankara bugün ne denli yoksul olursa olsun, bol güneşi, Eti, Selçuk, Osmanlıı, kat kat kültürleriyle sürekli özlenir. Orası mı, burası mı? Seçimi zor bir ikilemdir. Orada güneşli doğa, burada iş ekmek…
Alışmak gerek artık buna
Hiç olmayacak o alev topu
Dumanlı gökyüzünde Duisburg’un
Kocaman kırmızı bir elma
Zaman zaman birahanelerden birine dalar Içeride İtalyan. Yunan arkadaşlar. Kitapların yazdığı kadar bir dayanışma ne yazık yoktur, Şairimiz bulduğuyla yetinir:
Garson Rita’ya –
Bal sarışı bir kız-
Sırılsıklam vurgunuz
Bize gülücüğün sahtesin!
Hans’a Öpücüğün hasını verir
Saat gece yansı on iki
Karım camdadır şimdi
Anadolu erkeğinin içi ne dönük efendi görgüsü,. Ancak çocuk bayramlarında, sokak şenliklerinde, karnavallarda biraz neşesi açılır. Umutları, düşleri akmaya başlar..
Bir sihirbaz olsam
Elimde sihirli değnek
Yok etsem açlığı
Kaldırsam yeryüzünden
Ulusları ayıran sınırları
Alman öğretmenin hasta olması ya da izin alıp gitmesi nedeniyle yerine derse girer gün.
Sevinçliyim
öğretmeniniz yerine
Size konuk gelişime
Ama bir saat gerçekte 45 dakikadır, bitiverir.
“Üzülmeyin çocuklar” dedim
“Bir başka sefere hoşça kalın”
Doyum yoktur çevrede, günlük yaşamda. En kötüsü de gidip gidip gelen sıla özlemidir, yurtsama. Ne yapsa etse, üç dört bin kilometre uzaklardaki güneşli yurttan kopamaz.
Yurdum
Uzaklarda
Yıkılmış Bir gül bahçesi
Kesin dönüşe zorlanan İşçi ise daha da kırgındır:
Utanın ey kentler
Duisburg Essen Dortmund
On beş yıl boyunca temizlediğim
Meydanlarınız tren istasyonlarınız
“Türkler dışarı” yazılarıyla kirlendi
Oysa taşıyacağım dizlerimde ömür boyu
Tutulduğum romatizmanın sızısını
İşte gidiyorum şimdi
Düşlerimi bırakarak burada
Hoşça kalın elveda
Gel yerle? buraya, havasına suyuna uy. Bu yakınmaları da keş.,. Demezler ya. Dediklerim varsayın, “Hayır” der. Git denince de kırılır. Zorun zoru ikilem budur. Önceki yurdundan kopamamış, yeni yurduna yerleşememiş işçinin acı buruk duygularıyla örülür Mevlüt Asar’ın şiiri.
Bugünden besbellidir, bir gün bu ikilem bitecek, şairimiz yeni şiir çevrelerine açılacak. Ama o zaman da şimdiki acılı konularım bırakmayacak. Bir sigara molası zaman içinde düşlere dalan madenciyi, tezgah basında. tıpkı yurttaki gibi, sabır taşından beter susan “endüstri bahçelerinin kır çiçekleri” Anadolu kadınlarım hiçbir zaman şiirinin dışına atmayacaktır,
İlk kitabında 100 sayfaya serpilmiş otuz şiirin küçüklü büyüklü dizelerinde büyük şiirin çekirdekleri saklı. Yakında onlar çatlayıp yeşerecek, Mevlüt Asar bize bu umudu fazlasıyla veriyor.
“Gurbet İkilemi”nin uygun yerlerine ünlü yazarlardan alıntılarda serpiştirmiş. Hermann Kosack, “Şiir yazmak yazan ile okuyan arasına bir köprü kurmaktır” diyor. Bizim atasözünü başka türlü anımsatan Christian Morgenstern’in sözü epey düşündürücü: “Kişinin sılası oturduğu yer değil, anlaşıldığı yerdir.”
Biz iş gücü çağırdık, insanlar çıkıp geldi” diyen ünlü yazar Max Frisch ise. ikilem içindeki insanımıza ve şairimize, yıllar önceden arka çıkıyor: “Bizim yurdumuz İnsandır.”
Bir dizede bin anlam ile gönlümüzü dolduran Mevlüt Asar’ın şiir harmanı büyük. Dilerim üstüne zehirli yağmurlar yağmaz, taneler sele gitmez. O harmandan sadece Duisburg’da değil, yurdumuzda ve bütün dünyada insanlara azık olur. Onun gibi biz de umutluyuz:
Kalbinde yeşeren inanç
Ellerinde büyüyen isyan
Yıkacak bir gün mutlak
Gökyüzüne çekilen duvarı
(*) Mevlüt ASAR, GURBET İKİLEMİ/DİLEMMA DER FREMDE Şiirler/Gedichte, 1986, Ortadoğu Verlag Diana Str. 43, 4200 Oberhausen 11