Samuel Huntington’un “soğuk savaş” sonrasındaki “küreselleşme” sürecinde, “kültürler” / “medeniyetler” arasındaki çatışmaların öne çıkacağı tezi bir bakıma doğrulandı.
Ortadoğu’daki savaşın, işid eliyle Batı’nın metropollerine kayması, İslam ülkelerinde yükselen dinsel, “Hıristiyan” ülkelerde yüksel külterel ırkçılık bunun bir gostergesi.
Bu “savaş”ın biz insanlara yansıması ise, her birimizin bir kültürel, etnik, dinsel “kimlik” almaya ve bu “kimlik”i sürekli olarak kanıtlamaya zorlanmak şeklinde: Eğer Müslümansan, otoritenin saptadığı gibi bir “Müslüman” olduğunu kanıtlayacaksın, otoritenin belirlediği “İslami yaşam tarzını” sürdüreceksin! Şayet Türksen, Türk gibi, Almansan Alman gibi, Fransızsan Fransız gibi davranacak ve yaşayacaksın!
İşin garibi, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik olduğunu savlayan ideolojiler, partiler, gruplar da de aynı “beklenti” içindeler. İnsanlardan sürekli kendilerini “kanıtlamaları”nı istiyorlar. Kendi içlerindeki “kara ördek”lere yer vermiyorlar, yaşam hakkı tanımıyorlar…
Dünyayı yönetenler, egemenler, sömürgenler ve işbirlikçileri, kozmopolitlik, dünya yurttaşlığı, hümanizm ve dayanışma gibi düşünceleri sözlüklerimizden silmeye kararlı görünüyorlar…
Duisburg, Aralık 2016
Mevlüt Asar