
Atina’yı yöneten devlet adamlarının bilgisiz, cahil kişiler olduğunu ortaya çıkaran Sokrates (M.Ö. 469-399 ) çok düşman kazanır. Onun, kötü, yalancı, sofist (şüpheci) bir insan olduğunu, eğriyi doğru gibi gösterdiğini, ahlakını bozduğu gençleri doğru yoldan çıkardığını, tanrıların yerine yeni tanrılar koyduğunu iddia ederler. Bu söylentiler sonucu Atina Halk Mahkemesinde yargılanmasına karar verilir. Haksız yere “ölüme mahkûm edilen” Sokrates’in yaptığı savunma, öğrencisi Platon tarafından yazıya dökülerek tarihe geçer.
Sokrates’e göre, insanların en korktuğu şey olan ölüm, aslında kaçınılacak bir şey değildir. İdeallerinden asla dönmez, yargıçları yumuşatmaya çalışmaz. Savcı, Atinalı yargıçlara “Sizi temin ederim ki sayın yargıçlar, Sokrates tanrılara inanmaz. Güneşin bir taş, ayın toprak olduğunu iddia eder. O, Tanrıların Tanrısı Zeus’a bile inanmaz. Onun ölmesi gerekir!” der.
Sonuçta 500 yargıcın 280’i “Suçlu”, 220’si “Suçsuz” der. “Baldıran zehri” içirilerek idama mahkûm edilen Sokrates bunu beklemektedir. Hiçbir tepki göstermez. Mahkeme, ölüm yerine önce sürgün cezası düşünür ama bu cezayı veremez, çünkü sürgüne gittiği yerde yine halkı yönetime karşı yönlendirecektir.
Sokrates, idam cezasına rağmen, başkaları gibi ağlayıp sızlamaz. Ona göre ölüm bir ceza değildir. Ölüm sadece bir yolculuktur. Öteki dünyada düşünceleri yüzünden mahkûm edilme tehlikesi yoktur.
Sokrates, Atinalılardan sadece bir şey ister ve der ki:
“Eğer, çocuklar ve gençler erdemden, doğruluktan ayrılırsa, benim Atina halkına gösterdiğim gibi siz de onlara doğru yolu gösterin, dünyada bir hiç olduklarını unuturlarsa onları uyarın, azarlayın!”
Sokrates’in öğrencileri onu cezaevinden kaçırmak isterler fakat o kaçmayı kabul etmez! Kendisini ölüme mahkûm eden yargıçlara “Gerçek, ölümden kaçınmak değil, ama haksızlıklardan kaçınmaktır. Sizin istediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa, kendim gibi konuşup ölmeyi tercih ederim!” der.
Duisburg, Mart 2017
Mevlüt Asar
*) “İki Ülke – İki Lisan – Bir İnsan” ( s. 88 -89)