Foto: fineartamerica.com
Farklı kültürleri ve “yaşam tarzları”nı içinde barındıran, tarihsel süreçte “kültür mozaiki”ne dönüşmüş bir ülkede, tek bir “kültürel kimlik” veya belirli bir “yaşam tarzı”” mutlaklaştırılıp yurttaşlara dayatılamaz. Azınlıkta olan kültürel kimlikleri ya da yaşam tarzlarını baskı altına alarak, zorla kendine benzetmeye, “tek tipleştirme”ye çalışarak, toplumsal “birlik ve beraberlik” sağlanamaz. İnsan haklarına dayalı, demokratik bir devlet, farklı etnik veya kültürel gruplara ait her yurttaşa, kendi seçtiği “kimlik” ve “kişiliği” özgürce geliştirebilme; seçtiği yaşam tarzını sürdürebilme güvencesi sağlamak zorundadır.
İnsan haklarına dayalı, demokratik bir devlet, farklı etnik veya kültürel gruplara ait her yurttaşa, kendi seçtiği “kimlik” ve “kişiliği” özgürce geliştirebilme; seçtiği yaşam tarzını sürdürebilme güvencesi sağlamak zorundadır.
İnsanlık tarihinde en büyük uygarlıklar “çok kültürlü” coğrafyalarda kurulmuştur. Kültürel gelişmenin dinamiğini kültürler arası ilişkiler oluşturur. Etnik, dinsel veya yaşam tarzı bağlamında her kültürel azınlık, ancak kendini geliştirmesine olanak verildiği takdirde, kültürler arası alış-verişe katkıda bulunabilir. Kültürlerin birbiriyle “verimli” bir alış-verişte bulunabilmesinin önkoşulu ise, toplumdaki farklı kültürlerin aynı değere ve eşit haklara sahip olduğunun kabül edilmesidir.
© Mevlüt Asar ( İki Ülke – İki Lisan – Bir İnsan’dan )